4 yapraklı yonca ve selam

20130720-152524.jpg

Ahmet Asım’ı oynatmak için evin önüne çıkmıştım. Taşlarla oynamaktan sıkıldık yürüyüş yapmaya karar verdik;)
Evin etrafındaki yeşillikleri kesen görevliler de vardı. Ahmet Asım onlara bakıyor, el sallamaya çalışıyordu.
Yaşlı olan Japon Ahmet Asım’ın yanına geldi merhaba dedi, oynamaya çalıştı ve hem bana hem de oğluma resimde gördüğünüz yoncaları verdi. Teşekkür edip ayrıldık ve evimize geri döndük.
Yoncalar beni düşündürdü. Yaşlı haliyle hem çalışıyor hem de kesdiklerine dikkat edip 4 yapraklı yoncaları farkediyor. Hem de topladıklarını kurutup teker teker kağıt üzerine şefaf bir kağıtla korunaklı hale getiriyor. Hiç tanımadığı yabancılara hediye ediyor.

4 yapraklı yoncanın ‘şans’ getirdiğine inanılıyormuş. Ve o yaşlı japon da herkese şans dağıtmaya, hediye etmeye çalışıyor.
Bizim dinimize göre batıl bir davranış olsa bile kendi inandığı değere sahip çıkması ve içtenlikte başkalarına da bunu yayması beni çok düşündürdü.
Bir de burada herkesin birbirine selam vermesi de beni çok etkilemişti. Tanıdık tanımadık herkes yoldan geçene selam veriyor. Her yerde bu böyle olmasa da genel olarak durum bu.
Bunları gördükten sonra kendimi sorgulamaya başladım. Benim dinimde de selam verme var, hem de farz. Selam ile sevap kazanılan bir dinin mensubuyum elhamdülüllah. Ama ne kadar dilimde bu selam.. Japonya’da herhangi bir dini kazanımı olmadığı halde onlar selamı bu kadar yaymışken biz neden sevaplı olan selamı yayamıyoruz, kullanamıyoruz.
Bazı unuttuğumuz değerlerimize yeniden sarılmalıyız. Dinimizi bir bütün olarak her yönüyle yaşamaya gayret etmeliyiz. Rabbim cümlemizi mufavvak kılar inşallah..

Selamlaşmanın önemi;

Allah-u Teâlâ şöyle buyuruyor:

“Bir selam ile selamlandığınızda ondan daha iyisiyle veya aynısıyla selamı alın…”

Nisa 86

Ebu Hureyre (Radiyallahu Anh) şöyle dedi:

“Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem):

‘Müslüman’ın Müslüman üzerindeki hakkı altıdır.’

Sahabeler:

–Onlar nedir? Ya Rasulallah! diye sordular.

Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem):

1) Ona rastladığın zaman selam ver,

2) Seni davet ederse, davetine icabet et,

3) Senden nasihat isterse ona nasihat et,

4) Hapşırınca elhamdulillah derse, ona yerhamukellah de,

5) Hastalanırsa ona hasta ziyareti yap,

6) Öldüğünde arkasından git’ buyurdu.”

Müslim 2162/4, 5, Buhari 1239

Ebu Hureyre (Radiyallahu Anh) şöyle dedi:

“Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem):

‘Biriniz, bir meclise vardığı zaman selam versin, meclisten ayrılırken de selam versin. Birinci selam sonucundan daha önemli değildir’ buyurdu.”

Ebu Davud 5208, Tirmizi 2848, Buhari Edebu’l-Müfred 1007, 1008, Ahmed

Ebu Hureyre (Radiyallahu Anh) şöyle dedi:

“Biriniz (din) kardeşiyle karşılaştığı zaman ona selam versin. Eğer aralarına bir ağaç, duvar veya (büyükçe) bir taş girer sonra da onunla karşılaşırsa ona yine selam versin.”

Ebu Davud 5200, Buhari Edebu’l-Müfred 1010

Ebu Hureyre (Radiyallahu Anh) şöyle dedi:

“Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem):

‘Nefsim elinde olana yemin olsun ki siz iman etmedikçe cennete giremezsiniz. Birbirinizi sevmedikçe de iman etmiş olmazsınız. Ben size yaptığınız takdirde birbirinizi seveceğiniz bir iş göstereyim mi? Selamı aranızda yayın’ buyurdu.”

Müslim 54/ 93, Ebu Davud 5193, Tirmizi 2828, İbni Mace 68, Buhari Edebu’l-Müfred 980, Ahmed

Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) Medine’ye geldiğinde söylediği ilk sözü şu oldu:

“Ey insanlar! Selamı yayın, yemek yedirin, insanlar uykuda iken namaz kılın ki selametle cennete giresiniz.”

Abdullah bin Amr (Radiyallahu Anh) şöyle dedi:

“Bir adam Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)’e:

–İslam’ın hangi (ameli) daha hayırlıdır? diye sordu.

Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem):

–‘Yemek yedirmen, tanıdığına ve tanımadığına selam vermendir’ buyurdu.”

Buhari 12, Edebu’l-Müfred 1013, Müslim 39/63, Ebu Davud 5194, İbni Mace 3253, Nesei İman 12, Ahmed 2/169

Ebu Umame (Radiyallahu Anh) şöyle dedi:

“Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem):

‘İnsanların Allah’a en yakın olanı, onlara ilk önce selam verenleridir’ buyurdu.”

Ebu Davud 5197, Tirmizi 2834

Tirmizi 2603, İbni Mace 1334

Yorum bırakın